Haftasonu ablamların ittirmesiyle Ege'de ilk kez zeytin toplama işine giriştim. Hem evde boş boş oturup ekran süremi daha da arttırmayıp hem de oksijen alayım dedim. Tedbili mekanda ferahlık vardır sözüne uyup çıktık yola. Başlarda her şey çok güzel gidiyordu, tırmıklarla zeytinleri indirmeler, biraz sitemler ve söylenmelerle yere saçılanları toplayıp kovalara doldurmalar... Ama normal yaşantımda az hareket edip spor da yapmayan, fiziksel aktivitesi sadece bir odadan bir odaya yürümekle sınırlı olan biri olduğum için malumunuz 1 saatte yorulmaya başladım. Hırslıyım ama devam ettim, sıcağı sıcağına fiziksel ağrı da pek hissedilmiyor. Oradan oraya koşturup durdum. Acısı bir gün sonra çıkacakmış fark edemedim.
Açık havada en sevdiğim şey kahvaltı, sohbet muhabbetle kahvaltı da edildi. Çaylar, kahveler de içildi. Kahve içip bir yandan zeytinleri dalından ayırırken de bu miniğe rastlandı. Sarılmış bir zeytin dalına kamufle etmiş kendini. Dalından ayırınca üzüldüm biraz, bıraktık doğaya gitti. Umarım yeni yolunu bulmuştur.
Velhasıl son olarak bu zeytini bana bakarken buldum. Önce ürperdim, hani kahve içince göz görülür de pıt pıt parmakla bozarlar ya. Zeytin için de öyle hissettim. Önce çektim fotoğrafını sonra pıt pıt bozdum şeklini, nazara çok inandığımı da ayrıyeten fark ettim.
İşte bir zeytin gününden bana kalan bolca sırt ve boyun ağrısı, bir türlü geçmeyen gribime biraz daha katkı, ama en önemlisi her zeytin yediğimde bunun ne emeklerle toplandığının bilincinde olarak şükretmem gerektiği. Bir de zeytinyağının neden bu kadar pahalı olduğu konusunda da fazla şikayetim olmayacak. Tabii şimdilik.
Geçmiş olsun. Bir şeyler yapmak güzel ama ben de aynıyım, ağır bir şey taşısam bile ertesi gün kollarım omuzlarım hemen ağrır. Hareket önemli gerçekten. :)
YanıtlaSilAyy zahmetli bir iş zeytin işi ama bir gün için güzel bir deneyim olmuştur. Tabii ağrısı sancısı olmasa çok daha güzel olurmuş ama neyse gelmiş geçmiş olsun diyelim. 🤭
YanıtlaSil